BULGARİSTAN,  GEZİ,  SOFYA

Balkan Yarımadası’nın merkezi | Sofya

Merhabalar;

Daha önce hiç trenle seyahat etmediğimiz için Sofya Ekspresi’yle yani trenle Sofya ve Plovdiv’e gitmeye karar verdik. Sofya Ekspresi notları için, linkimiz şurada:

Trenle ilk kez uzun yol yaptık: Sofya Ekspresi Notları

*Bulgaristan’a gitmek için Schengen vizeniz veya Bulgar vizenizin olması gerekiyor. Belirtelim ki Schengen ile Bulgaristan’a giriş yapsanız bile, Bulgaristan’dan vize aldığınızda Schengen ülkelerine giriş yapamıyorsunuz.

Otobüsle gitmek de bir alternatif ancak tren yolculuğu gümrükteki sıkıntıya rağmen daha güzel geliyor bize hala 🙂

SOFYA İÇİ ULAŞIM NASIL?

Havaalanından ulaşım nasıl hiç bir fikrimiz yok ancak trenle geldiğiniz takdirde, Sofia Central Station’da iniyorsunuz, otobüs garı da hemen yakınında bu arada.

Burada 20 dk yürüyerek merkeze ulaşabilirsiniz, şehirde otobüs, tramvay ve metro hatları var. Dilerseniz onları da kullanabilirsiniz ancak şehir merkezinde hiç gerek kalmıyor, yürüyerek dolaşabileceğiniz ve neredeyse düz bir şehir, sadece Aleksander Nevski Katedrali’nin oraya doğru biraz yokuş var.

Bence tek başınıza değilseniz hiç toplu taşıma ile uğraşmayın, direkt taksiye binin. 2-2,5 km’lik yol 3-3,5 Leva civarında tuttu. Metro, otobüs bileti bile daha pahalıya gelebilir yakın mesafe için:)

NEREDE KALDIK?

Tam christmas tatili zamanında gittiğimiz ve 1 hafta önceden karar verip biletleri aldığımız için haliyle bazı oteller doluydu. Biz de gitmişken uygun bir yer arayışındaydık.

O nedenle tuvaleti odada olan özel bir oda ararken Hostel Mostel‘e denk geldik. Hem yorumları hem puanı iyiydi, fiyatı da keza o şekilde. 60 Leva (31 EUR)’ya bir oda kiralayabildik iki kişi. Üstelik kahvaltı ve yemek de bu fiyata dahildi.

Kahvaltısı fena değildi ve bizi zaman kaybından kurtardı ama yemeği dışarıda yedik, o kısımla ilgili yorum yapmayalım. Kahvaltıda, waffle, peynir, salam, domates, salatalık, 2 farklı yumurta, çay, kahve, meyve suyu, ekmek, sürülebilir çikolata,yağ ve reçel de bulunuyor. Bizce gayet makul 🙂

Gelelim otelle ilgili diğer detaylara, resepsiyon kısmı inanılmaz keyifli duruyor. Zaten burası 19. yy’da gezginler için Yunan bir aile tarafından yapılmış. 1944’te komünist yönetim tarafından yunan aile buradan çıkarılmış. 1985 yılında ise devlet tarafından yenilenmiş, o tarih itibariyle Rönesans adlı ufak bir tiyatro sergilenmiş ve sonra farklı amaçlarla kullanılsa da 2007 yılı itibariyle Hostel Mostel tarafından kullanılıp, gezginlere açılmış.

Buranın 2 kısmı var. Biri resepsiyon ve restaurant alanının olduğu bina ki burada galiba kalınabiliyor da.

Bir de apartman kısmı var. Burası bizim tuttuğumuz kısımdı. İçeri giriş oldukça ürkütücü, odalar bakımlı ancak bizim kaldığımız oda biraz pis gibiydi, o yüzden negatif etkisi oldu bizim üzerimizde. Açıkçası apartmanla resepsiyon arasında bir 500 m falan var, aramak yada gidip konuşup oda değiştirmek aklımıza gelmedi sadece bir gün kalacağımız için.

Ben bir dahakine başka yerde kalabilirim ancak fiyatı ve merkeze yakınlığı düşünülürse gezginler ve seyahat eden – ucuza gezmek isteyenler için uygun bir alternatif olabilir.

Hostelde çok yataklı odalarda kalırım diyenler için 9-10 USD’den başlayan fiyatlar sunuyor!

Bir diğer tercihim de Este Apart 6 idi ama gidemediğim için yorum yapmak istemiyorum 🙂 Yine de fikir olsun diye eklemek isterim. Eğer müsait olsa bir daha gitsem burayı seçebilirim belki.

NE YEDİK?

Ben öyle çok yerel yemeklerin meraklısı olamadım oldum olası, ama merak edenler için söyleyelim: Kebabche, tarator, baniçka (banitsa), lukanka, lüthenitsa, kifla, boza deyenebilirsiniz.

Bana kalırsa bu tatil bizim için biraz talihsiz başladı. Aslında trenden iner inmez tabi ki açtık ve yol üstünde sayabileceğimiz ve bir çok yerde adı geçen – ki illa buralarda yiyelim gibi bir takıntım yoktur – Fabrika Daga‘da kahvaltı edelim istedik. Hem hazır yiyecekler, omletler vs vardı hem de malzemeler var ve sandviç yaptırabiliyorsunuz.

Girelim diye gittik ama hem çok büyük bir alan değil, hava soğuk diye dışarıdaki minderlere de oturulacak gibi değil, boş masa yok, inanılmaz kalabalık ve bizim de sırtımızda çantalar var derken Yalçın’ı bir saniye bile orada tutamadım 😀

Haliyle bir an önce kendimizi dışarı atmaya baktık. Öyle ki fotoğraf bile çekememişim:)

Sonrasında otele gitmeden ben açlıktan bayılmayayım diye, kendimizi gördüğümüz ilk yere yani bir börekçiye attık. Bütün börekleri böyle mi bilemiyorum ama bizim yediğimiz peynirli olan baya yağlıydı. Hatta tabanını sırf bu yüzden yemedi Yalçın. Börekçi: Софийска Баница

Aslında planımız ufak bir börek yiyip sonra güzel bir kahvaltı mekanı bulmaktı ama börek bizi çok tıkadı. Börek ve Kahveye 3,35 Leva ödemişiz.

Gezmeye başlamadan ise, kahve isteğimi bastırmak için gördüğümüz ilk kafede Bageti Bakery‘de kahve içtim, fena değildi. Yalçın da bir şeyler içti, 7,40 Leva ödedik.

Yalçın kahve içmediği için, gidip de uğramadık ama en çok önerilen kahveciler: Dabov, Drekka, Chucky’s Coffee House. Bu bilgiyi de paylaşmış olalım.

Akşam yemeği için ise bize bir öneri gelmişti: Vitosha Caddesi üzerindeki Shtastlivetsa Vitoshka . Ancak Bulgaristan’da bu neyin kalabalığı ise, burası da rezervasyonla yer aldığı ve tüm masalar dolu olduğu için yiyemedik.

Onun yerine hemen yakınındaki ve dışarıdan oldukça hoş görünen Social Cafe, Bar & Kitchen’a gidelim dedik. Yalçın hamburger söyledi, ben de pizza. Hamburger idare ederdi yine ama pizzayı hiç beğenmedik. Yaklaşık 40 Leva ödedik.

Sonra ise caddede biraz turladıktan sonra, zincir cafe’lerden biri olan Memento Cafe‘ye girdik (farkında olmadan 🙂 ben kahve söyledim ama artık o saatten sonra kahve servisi yapmadıklarını söyleyince, biz de sıcak çikolaya ve biraya kaldık. Servis de biraz yavaştı sanki. Toplamda ikisine 7,5 leva civarında ödeme yaptık.

Ertesi gün ise sabah kahvaltımızı hostelde yaptık ki zaten yukarıda anlatmıştım 🙂

Bu arada Vitosha Caddesi üzerinde en çok gördüğümüz dükkanlardan biri çerez dükkanlarıydı. Bu dükkanlarda hem tatlı hem tuzlu farklı çerezlerden dilediğiniz kadar alabiliyorsunuz. Farklı fiyatları ve lezzetleri var. Biz karışık bir kaç tane denedik öyle aman yarabbim ölüyorum bu ne değil 🙂 Hatta ben pek bayılmadım bile denebilir ama biraz trende hatta bir kısmını da dönünce İstanbul’da birayla kemirmedik değil 🙂

NERELERİ GEZDİK?

Geldik Sofya’da gezilecek yerlerden bahsetmeye. Öyle bir yer ki, hem bir gün bile yeter hem 2 gün az gelir. Nedenine gelecek olursak, bir kere şöyle söyleyelim, merkezi dışında kalan yerler insana “burası ne ya!” dedirtiyor. Gel gelelim, merkeze gidince en azından “ohh çok şükür” diyorsunuz 😊

Her ne kadar Bulgaristan’ın en büyük şehri de olsa, her yeri yürüyerek gezmeniz mümkün. Yukarıda bahsettiğim gibi hem gezilecek alan çok büyük değil hem de düz ayak.

Gitmeden önce biraz araştırma yapmıştım, tabi gidişimiz kış dönemi olunca bazı parkları es geçtik, yaz olsa mutlaka çimenlere yayılır keyfini çıkarırdık. Tabii bir de gittiğimiz süre göz önünde bulundurulunca tamı tamına 26-27 saatimiz vardı hem gezip hem konaklayacak, o yüzden her müzeyi vs gezemesek de bizce tam tadında bir tatil oldu.

Burada “free walking tour”a katılmak yaptığımız en iyi şey oldu, böylece bir çok yeri tur rehberinden dinleme fırsatımız oldu. Biraz onunla gittiğimiz yerlerden biraz kendi gittiğimiz yerlerden bahsedeceğim. Sonunda da gidilebilecek/görülebilecek diğer yerlere yer vermek istiyorum. Biz gitmedik ama siz belki gitmek istersiniz diye.

Palace of Justice

Bu turlar yaklaşık 2 saat sürüyor, biz gittiğimiz dönemde Palace of Justice önünden saat 11:00, 14:00 ve 18:00’de başlıyordu. Biz 14:00’tekine katıldık, zamanlama da ideal olmuş oldu 😊 Tur için bir para ödemiyorsunuz adı üstünde 🙂 Tabii ki yine de turun sonunda gönlünüzden ne koparsa bahşiş veriyorsunuz.

Her yerin adresini yazmak yerine, google maps’ten linkini vereceğim, böylece üzerine tıklayarak konuma direkt ulaşabilir veya harita üzerinde pinleyebilirsiniz.

Rehberimiz bize gezdiğimiz yerleri çok eğlenceli anlattı. Biz de size biraz onun aktardığı magazinsel boyutuyla biraz da araştırdığımız kadarıyla yerler hakkında kısa bilgilendirmeler yapmaya çalışacağız 😊

St. Aleksandr Nevski Katedrali

Sofya’nın simgesi diyebileceğimiz görkemli bir katedral kendisi. Hem binanın heybeti hem tepelerindeki altın kaplama daha görkemli hale getiriyor. Adeta bir tepede egemenliği ilan etmiş bu Ortodoks katedrali tamı tamına 3170 metrekarelik bir alana sahip. Kapladığı alan olarak dünyadaki en büyük 50 kiliseden bir tanesi olma özelliğine sahip. Katedralin yapımı 1912 yılında tamamlanmış. Aslında yapıldığı dönemde Balkanlardaki en uzun yani en yüksek katedral iken sonradan Sırbistan’a daya büyüğü yapılınca tacı elinden alınmış.

Gelelim ismini aldığı Aleksandr Nevski’ye. Aslen Rus olan Aleksandr Nevski sayesinde Bulgarlar özgürlüklerine kavuştukları için ismini bu katedrale vermişler.

Bu arada ilginizi çekerse eğer, Katedralden aşağıya doğru (Aziz Nikolas Rus Kilisesi’ne doğru) ilerlerseniz karşınıza bir bit pazarı çıkacak. Biz böyle bit pazarlarını gezmeyi çok seviyoruz.

Aya Sofya Kilisesi

Bu kilise aslında Sofya’ya adını veren, Sofya’daki ilk kiliseymiş, ikinci de olabilir – farklı görüşler var 🙂 4. yüzyıl civarında yapılmış ama Sofya’ya adını 14. yy’da vermiş.

Ivan Vazov Tiyatrosu

Çok beğendiğim binalardan biri bu, ne yazık ki içerisini görme şansımız olmadı ama her önünden geçişimde inceledim. Sadece Sofya’nın değil Bulgaristan’ın en havalı tiyatrolarından biri burası. Hem yangın 2. Dünya Savaşı’ndaki bombalamalar nedeniyle ağır hasara uğramış ama sonra restore edilmiş. Şu an ülkenin en meşhur tiyatrocuları oyunlarını sergilediği bu tiyatronun ismi ünlü Bulgar yazar İvan Vazov’dan geliyor. Bina şehir bahçesi olarak geçen parkın hemen gerisinde yer alıyor.

Vitosha Caddesi

Şehrin tam ortasından geçen, Sofya’nın en işlek caddesi cafeler, restoranlar, dükkanlarla dolu. Akşam vakit geçirebileceğiniz, yemek sonrası turlayabileceğiniz caddelerden biri. Bana kalırsa alışveriş için ideal bir yer diyemem. Hem bilindik mağazalar öyle çok ucuz değil, hem de lokal olanlar çok fazla günümüz modasını takip etmiyorlar gibi geldi bana. Yine de dolaşması keyifli, çünkü trafiğe kapalı.

Serdika

Serdika, Sofya’nın Roma İmparatorluğu egemenliğinde olduğu dönemdeki ismi, bu metro durağı ve çevresinde bir çok Serdika – Roma kalıntılarını görmeniz mümkün. Metro durağının altı ve çevresi bu kalıntılarla dolu. Zaten bu kalıntılar metro çalışmaları yapılırken gün yüzüne çıkmış.

Nezavisimost Meydanı

Largo’nun ne olduğunu hala çözemedim, bina diyen var, 3 binanın birleştiği yere diyen var. Biraz şaşırtmacalı yani. Neyse burada anlatacağım kısım aslında bu meydana geldiğinizde göreceğiniz, 3 kocaman binanın çevrelediği yerin altındaki camekanlı kısım 🙂 Kendisine Antik Serdika kompleksi diyen de var. Velhasıl bu kısımda da yine Serdika’nın kalıntılarını görebileceğiniz bir kısım.

St. Nedelya Kilisesi

Sveta Nedelya Meydanı’ndaki St. Nedelya Kilisesi Vitosha Caddesi’nde yürürken yolun ucunda görünen kilise. Free walking tour’daki ilk ziyaret bu kiliseye oldu. Rivayete göre bu kilise 1920’lerde bir cenaze sırasında, monarşiyi yıkmak adına saatli bomba ile patlatılıyor ve çatısı havaya uçuyor. Gelin görün ki kral cenazeye geç geldiği için yaşamına devam ediyor ancak yaklaşık 200 kişi ölürken, 500 civarında insan ise yaralanıyor.

St. Petka Kilisesi

Sırada hemen Sofya heykeli’nin karşısında yer alan St. Petka Kilisesi var. Aynı zamanda, Serdika Metro durağının hemen önünde bulunuyor. Bu kilisenin ismini burada ibadet eden eyercilerin patronundan aldığı söyleniyor ve kilise Martyr Paraskeva’ya adanmıştır. Anlatılana göre Paraskeva şimdi Konya’ya ait olan topraklarda 2. yy sonu ve 3.yy’ın başında yaşayan bir kadındır. Hristiyanlığı ailesinden öğrenen bu kadın, çok genç yaşta ailesini kaybedince, çok büyük bir mirasa sahip oluyor. Ancak bu mirası kendi harcamak, kullanmak yerine, ihtiyacı olan insanlara ev, para..vs gibi yardımlarda bulunuyor. Evlenmeyip kendini hristiyanlığa adıyor ve etrafındaki insanlara Hristiyanlığı tanıtmaya başlıyor. Daha fazla uzatmayalım, Roma İmparatorluğu’nun henüz Hristiyanlığı tanıdığı yıllar olmadığı için, tutuklanıyor, çeşitli işkencelere maruz bırakılıyor, diri diri yakılmasını emrediyorlar ancak ateş ile de bir türlü ölmeyince de kafası kesilerek öldürürüyor. Emri veren yargıcın ise ertesi gün ölmesi, hristiyanlar tarafından Tanrı’nın bir cezası olarak görülüyor.

Azize Sofya heykeli

Kiliseden çıktıktan sonra diğer durağımız, oluyor. Bu heykel sanki şehrin simgesel yapılarından biri gibi görünmesine rağmen, tarihi çok uzun değil. 2000 yılında yapılmış ve buraya yerleştirilmiş.

Banya Bashi Cami

Banya Bashi ile ilgili en önemli nokta sanıyoruz ki 16. yy dolaylarında Mimar Sinan tarafından yapılmış olması. Bunun rivayet olduğunu söyleyenler de var ama biz öyleymiş gibi kabul edip yolumuza bakıyoruz 🙂 bu arada Evliya Çelebi’nin bu camiyi Sofya’nın en güzel camisi seçtiği söyleniyor. Şu an hala ibadete açık olan tek cami bu.

Sofya Tarih Müzesi – Eski Türk Hamamları

Eskiden Türk Hamamı olan sonradan Sofya Tarih Müzesi olarak hizmet vermekte olan bu binanın yapımı 1913 yılında tamamlanmış. Müze bileti almak için buraya tıklayabilirsiniz 🙂 Yetişkin 6 Leva, 7 yaş altı ücretsiz. Öğrenciyseniz ise 2 Leva. Kamera ile çekim yapmak isterseniz ekstra ücret ödemeniz gerekiyor, 15 Leva kadar.

Müzeden birazcık ilerleyince, termal suların aktığı çeşmelerin oraya doğru geçiyorsunuz. Hamam olmasına şaşırmamak lazım. Rehber bize 750 m derinlikten çıktığını söyledi. Su sıcaklıkları minimum 30 – 35 santigrat derece civarındaymış. Zaten akan sular oldukça sıcak, dumanlar çıkıyor.

Bu arada genel olarak hem Sofya hem Bulgaristan’ın termal sular açısından çok zengin olması nedeniyle buraya bir çok turistin geldiği de söyleniyor.

Sofya Arkeoloji Müzesi

Sırasıyla cami, kütüphane ve hastane olarak kullanılan bu bina şu an arkeoloji müzesi olarak hizmet veriyor. Milattan önceki dönemlere ait olan kalıntıları da görmeniz mümkün olan bu müzede geçici sergilere de denk gelebilirsiniz. Milattan önceki dönemler dediysek 1.5 milyon yıl önceye de gidebiliyorsunuz 🙂 Giriş 10 leva, ayın son pazar günü ücretsiz.

St. George Rotunda

Bu kilisenin Sofya’nın en eski kilisesi hatta en eski binası olduğu düşünülüyor. Sofya arkeoloji müzesinin karşısında yer alan başkanlık binasının altından geçerek ulaşabilirsiniz.

Aziz Nikolas Rus Kilisesi

Doğal tarih müzesinin hemen yan tarafında yer alan bu kilisenin içine girmedik ama dıştan bile o kadar hoş ki. Altın kubbeleri olan bu kilise çok eski değil, 1900’lü yılların başında inşa edilmiş. Tam çaprazında da Crystal Garden var ama biz parkları bir dahaki sefere bıraktık 🙂

Sofya Sinagogu

Bu sinagog güneydoğu Avrupa’nın en büyük, tüm Avrupa’nın ise en büyük 3. sinagoguymuş. Buradaki Musevileri temsil eden sinagogun 1900’lü yılların başında yapıldığı düşünülüyor. Sinagogun içinde yer alan avizenin ise 1700 kg ağırlığında ve ülkenin en büyük avizesi olduğu söyleniyor. Bizim rehberimiz, Hitler döneminde, Bulgar Hükümeti’nin ülkedeki Musevilerin Nazi kamplarına götürülmesini engellediğini anlatmıştı. Konuyla ilgili çok farklı bilgiler var internette, doğruluğundan emin değilim, meraklısı araştırabilir diye yine de paylaşmak istedim. O dönemde yaklaşık 50.000 Musevinin yaşadığı söyleniyor.

Central Market Hall

Sinagogun hemen karşısındaki eski bir bina olan Central Market Hall’a giriyoruz. Adından da anlaşılacağı gibi burası bir kapalı pazar yeri. İçerisinde farklı yiyeceklerin, eşyaların satıldığı bir çok dükkan mevcut. Buranın diğer kapısı da Banya Bashi Camisine açılıyor.

Borisova Gradina Parkı

Sanırım bir şehri gezerken, en çok gözümün aradığı, gittiğimde de mutlu olduğum yerlerden biri parklar. Boridova Gradina oldukça büyük bir park. Kışın gittiğimiz için parklarda vakit geçiremedik ve bu parkı uzaktan görmekle yetindik çünkü bu parkı gezmek için zaman da lazım. Onun yerine karşısında daha ufak bir park daha var, orada biraz nefeslendik 🙂

Lion’s Bridge & Eagle Bridge

Bizim sanıyorum ki trenden inip otele yürürken ilk gördüğümüz yer Lion’s Bridge oldu – gel gelelim zaten bu köprüler sizi beklentiye sokmasın, nehrin üzerinden geçen araba ve yaya trafiğine açık minik köprüler – iki yanında Aslan heykeli var.

Bunun bir benzeri de Eagle Bridge – bana kalırsa özellikle gidip görelim diye uğraşmayın, biz geçerken gördük, Aslanlı olanın kartallı versiyonu 😊

Sofya Ulusal Kültür Sarayı

Vakit kısıtlı olunca içerisine bakma fırsatımız olmadı ama önündeki parka dev bir çam ağacı konmuştu tam yıl başı olduğu için. Biz bir akşam yemek yedikten sonra bu parkta bol bol vakit geçirmiştik.

– National Art Gallery

– Red Flat

– Doğal Tarih Müzesi

ve aracım var/kiraladım biraz uzaklaşabilirim diyenler için:

– Vitosha Dağı

– Boyana Kilisesi

gidip görülebilecek diğer yerler arasında.

Yorumlarınızı ve varsa sorularınızı bekliyoruz 🙂

Buraya tıklayarak instagramda profile sabitlediğimiz Sofya Hikayelerine ulaşabilirsiniz.

Sevgiler,

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir